Kıskançlıkla Nasıl Başa Çıkarım? Kıskançlıkta Aldatılma Korkusu

Kıskançlıkla Nasıl Başa Çıkarım? Kıskançlıkta Aldatılma Korkusu

Kıskançlık Nedir?

Kıskançlık kötü bir duygu değildir. Birçoğumuz şöyle düşünebilir "Hiç sevmem ben kıskanç insanları, ben hiç kıskanmam" "Çok kıskanç birisi, kıskanç insanlar kötü insanlardır."  Kıskançlık duygusunu hepimiz yaşayabiliriz. Kötü insanların yaptığı şeyin adı haset olur. Kıskançlık çok insani bir duygu. Kıskançlığın temelinde korku var, kaybetme korkusu var. Önemli ilişkilerdeki ciddi sorunlarla yüzleşmekten kaçmak var. Kıskanç insanlar nasıl davranır? diye soracak olursanız şöyle bir örnek vereyim. Örneğin, aldatılma korkusu olan bir kadınsınız diyelim. Eşinizin etrafındaki bütün kadınlar sizi çok rahatsız ediyor. Hissettiğiniz duygu: Kıskançlık. Kıskançlık aynı zamanda bize çok hata yaptırabilen bir duygudur. Etmememiz gereken kavgalar ederiz. Muhattap olmamamız gereken insanlarla muhattap oluruz.  Aldatılma korkusu olan ya da aldatılmış olan kadın kafasını diğer kadınlara takar. Sanki değer verdiği diğer kadınmış gibi onu öldürmek ister. Kadına zarar vermek ister. Kıskançlık hastalığı dediğimiz durum ortaya çıkmaya başlar. Kıskanç sevgili, diğer kadın ortadan kalksa kocasıyla hiçbir problemi olmayacağını düşünür. Der ki "Benim kocam melek gibi bir insandı. O kadını gördü, ondan sonra böyle birisi oldu." İşte kıskançlık, kendimizi kandırmamıza da hizmet eder. Meseleyi hep diğer kadın olarak görürsünüz. Aslında mesele o değildir. Şunu öğrenirsiniz:  "Ben cumartesi iş yerinde mesaiye kalıyor sanıyordum ama o kadınla bir yere gitmiş." Yani size ayırmadığı zamanı o kadına ayırmıştır. Size harcamadığı parayı o kadına harcamıştır. Size vermediği değeri o kadına vermiştir. Burada size borçlu olan eşinizdir aslında. Siz eşinizden sevgi,ilgi, zaman istiyorsunuz. "Ben hep oraya gitmek isterdim benimle gitmedi ama o kadınla gitmişler. "Ben kaç kere oraya gidelim dedim benimle bir kere bile gelmedi ama onunla gitmiş" derken buluyorsunuz kendinizi bir anda. Şunu anlamamız lazım; onunla gitmeseydi sizinle gidecek miydi? Gitmedi. Siz eşinizle olan ilişkinizi riske atmamak için, onu kaybetmekten korktuğunuz için eşinizle konuşmak yerine o kadınla uğraşıyorsunuz. Bazen aldatma olmuyor söz konusu olan şey. Eşinizi ailesinden kıskanıyorsunuz. Diyorsunuz ki " Annesiyle sürekli vakit geçiriyor ama ben dediğimde böyle oluyor." Bazen bu kişi iş arkadaşları oluyor. Bazen halısaha oluyor. Bazen maç oluyor. Çünkü siz eşinizden ihtiyaç duyduğunuz ilgiyi alamıyorsunuz ama sürekli eşinize mazaret buluyorsunuz. "Onu sürekli halısahaya çağıran arkadaşları olmasa biz oturup evde dizi izleyebileceğiz." diyorsunuz. Değil. Derdimiz her zaman bizim karşımızda olan kişiyle.

Bir de kardeşler arasındaki durum var. Konu ne aldatma ne kardeş kıskançlığı.  Biz kıskançlık duygusunun arka planındaki korkuları anlamak istiyoruz çünkü kıskançlık bir manada hayattan alacaklı olma hali. Kıskançsanız alacağınız var ama alacağınızı yanlış yerden tahsil etmeye çalışıyorsunuz.  Bu maddi dünyada da böyledir. "Borcunu ödeyemedi bana ama piyasa kötüydü." "Bana borcu vardı ama annesi hastaydı ilgilenemedi." diyoruz. Bizler önemli ilişkilerimizi riske atmak istemiyoruz. Önemli ilişkilerimizde tartışma istemiyoruz. Önemli ilişkilerimizden biri de annemiz. Annemizle olan problemimizi de biz kardeşlerimiz üzerinden görmeye çalışıyoruz. Kardeş kıskançlığının altında yatan neden de budur. Aslında bütün kardeşler annenin sevgisi, ilgisi için birbirleriyle rekabet ediyorlar. Yaş kaç olursa olsun. Şu cümleyi hep duymuşuzdur "Annem abime çok düşkündür. Onun için erkek çocuğu çok özeldir." 3 yaşında bir çocukken de bunu yaşayabiliyoruz. 33 yaşına geliyoruz hala kardeşlerimiz üzerinden annemizde göremediğimiz hesabı kardeşimizde görmeye çalışıyoruz. Bir çocuk düşünün. Kardeşi var. Şunu düşünüyor "Annem benimle oynamıyor çünkü kardeşimin altını alıyor, kardeşimi emziriyor. Kardeşim olmasa ben annemle oyun oynayabilecektim." Oysa ki hiç alakası yok. Bizler annemizin yetersiz olduğunu, annemizin bizi sevmediğini, bizimle ilgilenmediğini kabullenemiyoruz. Sürekli bir mazaret uyduruyoruz.

Bazen iş yerinde olur. Siz on yıldır bir yerde çalışıyorsunuzdur ve biri gelir iki yıl içerisinde sizin yükselmeyi düşündüğünüz pozisyona yükselir. Deliye dönersiniz. "O yükseldi ben neden yükselemedim?" düşüncelerine kapılırsınız. Şunu göremiyoruz; belki o çok iyi yabancı dil bildiği için yükseldi. Ama kıskanç insanlar ne diyor?  "Ben on yıldır yabancı dil öğrenmemekte direndiğim için oraya gelemedim. Yoksa ben de çoktan yükselirdim." Bizi tembelliğimizle yüzleşmekten koruyor, yetersizliğimizlele yüzleşmekten koruyor.

Bir de şöyle bir kıskançlık var: Bütün arkadaşlarınız evleniyor ama siz evlenemiyorsunuz. Birileri araba alıyor siz alamıyorsunuz. Birileri daha lüks evlerde oturuyor ama siz oturamıyorsunuz. Bazen hiç tanımadığımız insanı kıskanıyoruz. Eğer kendimizle yüzleşirsek duygu kıskançlık değil, imrenme olur. Kendinizi bilirsiniz. İmrenmede şu var "Ne güzel, onun öyle hayatı var ama onun da bedelini ödüyor." İmrenirken şunu görürsünüz: İnsanlar bedel öderler. Torpille bir yerlere gelen insan bile bir bedel ödemektedir. "İl il gezip torpil aradı. Ben uğraşmadım istemiyorum." Bunu diyebilmek önemli olan nokta. Sağlıklı olan şey insanların bedel ödediğini görmek.

Kıskançlıkla Nasıl Mücadele Edeceğiz?

Kıskançlıkla mücadele söz konusuysa, eğer biz kıskançlıkla mücadele edeceksek, bu yakıcı duygudan kurtulacaksak öncelikle bu yanlış hedeflerden vazgeçmemiz lazım. Kıskanılan nesneyi ortadan kaldırarak ihtiyaç duyduğunuz sevgiyi, ilgiyi alabileceğinizi sanmayın. Kıskançlıkla verilebilecek en ilkel mücadeledir sizin yaptığınız. Kıskanç insanların özellikleri diyebiliriz buna. Kardeşimizle yüzleşmek çok zor. Annemizle yüzleşmek çok zor. Çünkü bu ilişkileri riske atmak istemiyoruz. Eşimizin hayatındaki iş arkadaşını kıskandığımızda ilişkimizi korumuş oluyoruz. Çünkü esas problemle yüzleşemiyoruz. Kıskançlık bir anlamda hayattan alacaklı olma halidir. "Neden eşim onunla zaman geçirdi?" "Neden o aldı?" "Neden annem abimin çocuklarıyla daha çok ilgileniyor?" "O aldı, ben hak ettiğimi alamadım." düşüncesi dolaşır kafamızda. Kıskançlık duygusuyla mücadele ederken hiç kimseye havadan sudan bir şey yağmıyor. Dünyada herkes sahip olduğu şeyler için bedel ödüyor. Bunu unutmayın. Kendinizle daha barışık oldukça mesela eşinizle olan ilişkinizde de, gerçeklerle yüzleştiğinizde de o yıkıcı kıskançlık ortadan kayboluyor. Yani "Aslında benim eşim annesine bağımlı, hala ablasından kopamamış, yeterince gelişmemiş bir insan. Onları da sevdiğinden değil, onlara cevap veremediği için ve korktuğu için bunu yapıyor."  Burada "Onu seviyor, beni sevmiyor" gibi bir şeyin içine düştüğünüzde o kıskançlık duygusu başlıyor. Birazcık daha gerçekleri görmeye başladığınızda ya da "Evet, böyle ama ben bu duyguyu gündeme getirmek istemiyorum çünkü ilişkimde huzursuzluk istemiyorum" dediğinizde biraz daha rahatlıyorsunuz. Korkularınızla yüzleştikçe, gerçeklerle yüzleştikçe, annenizin yetersizliğini/ kocanızın yetersizliğini kabullendikçe daha mutlu olmaya başlıyorsunuz.

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ